Düşenin dostu olmaz derler!
Peki siz hiç düştünüz mü?
Tabi kimsenin görmediği bir düşüşten bahsetmiyorum. Kendinden emin bir halde, hatta belki topuklu ayakkabılarla yürürken çantanızın bile sizden uzaklara fırlatıldığı bir düşüş….erkekleri düşünürsek spordan çıkmış, çantayı koluna asmış havalı havalı, kasıla kasıla yürürken tökezleyip düşmesinden bahsediyorum.
Düşen kişi kendisiyle barışık değilse “rezalet” bir durum, karizma yerlerde sürünür. Kimileri de böyle bir duruma rahatça gülebilirler. Kanımca erkekler için düşmek daha içe yedirilemez bir durum. Bir de bizim kültürümüzde “erkekler ağlamaz, erkek adama bir şey olmaz” gibi kalıplar kodlanır çünkü onların insan olduğu unutulur. Kesinlikle travmaya yol açtığını ve utanılması gereken bir durummuş gibi öğretildiğini düşünüyorum,- yanlış buluyorum. Asıl bunu öğretenler utanmalı ama onların da bir suçu yok çünkü onlara da doğru bu diye öğretilmiş. Zincirleme kaza gibi…
Düşme konusunda becerim oldukça yüksek, ağaçtan düştüm, kafa üstü düştüm, merdivenden yuvarlandım…bunlar aklıma ilk gelenler. Ama en komiği Yoga eğitmeni olmak için gittiğimiz inzivadaki düşüşümdü.
Yıllar önce Antalya’da Yoga inzivasına gitmeden önce televizyonda bir belgesel izledim. Belgeseli izlerken içim kalktı. Konu insanların kafa derisinin altına yuva yapan böceklerin ameliyatla alınmasıydı, – tabi böcekler öyle bir yuva yapıyorlar ki derinin içine, kafa yumruk kadar şiş! Zaten örümcek fobim var, izlerken bile dişlerimi gıcırdattım. Böceğin girdiği yere örümcek de giremez mi?
Tamam, Yoga yapıyorum da, hippi hayatı da sürmüyorum. Doğa ile iç içe olmak muhteşem de kamp hayatı pek bana göre değil bu yüzden de giderken çok hevesli değildim.
Her sabah Yoga çadırımızda kendi pratiğimizi yapardık. Ben de o ara kol dengesi olan karga pozundan baş duruşuna geçmeyi çalışıyordum. Karga duruşu da ne diyorsan, google’a yaz, çıkar!
İki poz arasında geçiş yaparken kasları iyi kullanıp kafayı kırmadan yapmak gerek. Çadır kalabalık, herkes kendi başına çalışıyor, konuşma yasağı var dikkat dağılmasın diye ve birden “gümmm” diye bir ses geldi, meğer benden çıkmış o ses, farkında bile değilim. Kafayı çivi gibi yere çakmışım ama acımadığı için anlamadım. Ben yapabildim diye seviniyordum, e kafa da yerindeydi, paniğe gerek yok.
Bir hafta sonra Yoga Eğitmeni olarak evime döndüm. Bir gün istem dışı elimi başıma götürdüm ve ne hissedeyim, kafam şişmiş! Hem de elime erik büyüklüğünde bir şiş geliyor. Aklıma ilk gelen kamp yerinde kalırken kafamın içine böceklerin yuva yapmış olmasıydı, böceklere sinirlendim bula bula benim kafayı mı buldular diye ama boşuna günahlarını almışım. Birkaç saat yoğun stres sonrasında kafamın üzerine çakıldığımı hatırladım ve içim rahatladı.
Size tavsiyem benimle Yoga yapıyorsanız dediğimi yapın ama yaptığımı denemeyin. Durmayı iyi bilin.
Aslında nerede nasıl düşerseniz düşün en önemlisi tekrar ayağa kalkabilmek. Bu hayatımızın tümü için geçerli. Her düşüşle öğreniyor ve olgunlaşıyoruz. Bazen enerji düşüşüyle başa çıkmak fiziksel düşüşle başa çıkmaktan daha zor olabiliyor. Bazen fark etmesek de enerjimizi düşüren şahıslar yakın çevremizde, arkadaş olarak bildiğimiz insanlar oluyor. Bu gibi insanları fark ettiğinizde mümkün mertebe çaktırmadan hayatınızdan uzaklaşmayı deneyin. Kimseye hatır borcunuz yok. Hayat sizin hayatınız, keyfini siz sürün, başkasının sizi dibe çekmesine izin vermeyin! Yüz yüze geldiğinizde sizi gülümseten insanları etrafınıza toplamayı deneyin, onları daha sık görün.